Anna Karenina

Anna Karenina

Lev Nikolayeviç Tolstoy

EdebiyatRomanKlasik

E-Kitap

bitirildi

Eğer iyiliğin bir nedeni varsa, o artık iyilik değildir; eğer iyiliğin bir sonucu, yani ödülü varsa yine iyilik değildir. Demek ki iyilik, neden ve sonuç zincirinin dışındadır.
Bu kadar delicesine bir tutkunun ne gereği vardı! Hep özel bir şey gösterme arzusu. Gösterdi işte. Kendini mahvetti, iki güzel insanı, kocasını da benim bahtsız oğlumu da mahvetti.
Var olma mücadelesi ve nefret, insanları birleştiren tek şeydir.
Bu kiliseler ne için, bu çan ve bu yalan? Öfkeyle birbirine küfreden şu arabacılar gibi hepimizin birbirinden nefret ettiğini saklamak için sadece.
Ben de kendimi tanımıyorum. Fransızların dediği gibi, isteklerimi biliyorum.
Konuşuyordu ve sürekli olarak karısını, karısının şu anki durumunun ayrıntılarını ve varlık düşüncesine kendini alıştırmaya çalıştığı oğlunu düşünüyordu. Evlendikten sonra onun için yeni ve bilinmeyen bir anlam kazanmış olan kadın dünyası şimdi zihninde öylesine yükselmişti ki, bu dünyayı hayaline sığdıramıyordu.
İnsanoğlunun alışamayacağı koşul yoktur, hele de çevresindeki herkesin aynı koşullarda yaşadığını görüyorsa.
Enerjiden söz ediyorsunuz. Enerjinin temelinde sevgi vardır. Sevgi ise hiçbir yerden alınmaz, ısmarlanmaz.
Sadece olumsuz anlamda mı haklı olabilir insan?
Eğer durumunu değiştirmene kimsenin engel olmayacağını bilirsen, ayaklarını altına alarak hep aynı durumda birkaç saat oturabilirsin; ama insan bu şekilde ayakları altında oturmak zorunda olduğunu bilirse, bacaklarına kramplar girer, uzatmak istediği yere doğru bacakları çekilir ve gerilir.
Ödül değil, emek değerlidir. Bunu anlamanı isterim. Bak eğer ödül almak için çalışıyor, okuyorsan, çalışmak sana zor gelir; ama işi severek çalıştığın zaman ödülü bu yaptığın işte bulursun.
Kim kendini aşağılarsa, yükseltiyordur.
Ölümün nasıl bir şey olduğunu kesinlikle bildiklerinin kanıtı, ölmek üzere olan insanlara nasıl davranmak gerektiğini ikisinin de bir saniye bile kuşku duymadan bilmeleri ve onlardan korkmamalarıydı. Levin ve başkaları ise, ölümle ilgili pek çok şey söyleyebilseler de herhalde bir şey bilmiyorlardı, çünkü ölümden korkuyor ve insanlar ölürken ne yapmak gerektiğini kesinlikle bilmiyorlardı.
Yakın zamana kadar Kiti’nin onu sevebileceği mutluluğuna inanma cesaretini gösteremezken, şimdi Kiti’nin onu aşırı sevmesinden kendini mutsuz hissettiğini düşünmek ne kadar garipti!
Yarı uyur bir halde, ağrısı olan bir insan gibi ağrıyan yeri koparıp atmak istiyor ve uyandıktan sonra ağrıyan yerin bizzat kendisi olduğunu hissediyordu.
Kiti’nin ona sadece yakın olmadığını, aynı zamanda Kiti’nin nerede, kendisinin nerede başladığını artık bilmediğini anlamıştı. Bunu, o anda hissettiği acı veren ikiye bölünme duygusundan anlamıştı. İlk anda gücenmişti, ama hemen o saniyede Kiti tarafından incitilemeyeceğini, Kiti’nin onun ta kendisi olduğunu hissetmişti. İlk anda birdenbire sırtına güçlü bir yumruk yiyip, suçluyu bulmak için öfkeyle ve öç alma isteğiyle başını arkaya çeviren ve kazara kendi kendisine vurduğuna, ortada kızacak kimse olmadığına, buna katlanmak ve acısını azaltmak gerektiğine inanan bir adamın hissettiğine benzer bir duyguya kapılmıştı.
Her adımda gölde bir sandalın süzüle süzüle, mutlu bir şekilde gidişine hayran olan bir adamın bu sandala bindikten sonra hissedebileceği şeyi hissediyordu. Sallanmadan düzgün bir şekilde oturmanın yetmediği, nereye doğru gittiğini bir an bile aklından çıkartmadan ayaklarının altında su olduğunu düşünmek ve kürek çekmek gerektiğini, alışkın olmayan ellerinin kürek çekerken acıdığını, bu işin sadece dışardan bakınca kolay olduğunu, yapmaya gelince, çok mutlu edici olsa bile aynı zamanda çok da zor olduğunu görüyordu.
"Özgürlük mü? Ne için özgürlük? Mutluluk yalnızca sevmek, onun istediklerini istemek, onun düşündüklerini düşünmektir, yani hiçbir şekilde özgür olmamaktır. İşte mutluluk da budur!"
"Peki onun düşüncelerini, isteklerini, duygularını biliyor muyum ben?"
İnancı olmayan, bununla birlikte başkalarının inancına saygı gösteren her insan gibi Levin için de her türlü kilise ayininde bulunmak ve bunlara katılmak çok zor bir şeydi.
Kadınların, kusurları yüzünden bile erkekleri sevdiklerini duymuştum, –dedi birden Anna,– ama ben iyiliği yüzünden ondan nefret ediyorum. Onunla birlikte yaşayamam. Anla beni, görünüşü fiziksel olarak etkiliyor beni, çileden çıkıyorum. Yapamam, onunla birlikte yaşayamam. Ne yapmalıyım? Mutsuzdum ve daha mutsuz olunamayacağını düşünürdüm, ama şimdi başıma gelen bu korkunç durumu tasavvur edemezdim. İnanır mısın, onun iyi, mükemmel bir adam olduğunu, onun tırnağı bile olamayacağımı biliyorum, yine de ondan nefret ediyorum. Yüce gönüllülüğü yüzünden ondan nefret ediyorum.
Haklı! Haklı! –diye söyleniyordu.– Elbette, o her zaman haklıdır, o Hıristiyandır, o yüce gönüllüdür! Evet, alçak, iğrenç adam! Benden başka hiç kimse bunu anlamaz ve anlamayacaktır; ben de kimseye anlatamam. Dindar, iyi ahlaklı, namuslu, akıllı bir adam diyorlar; ama onlar benim gördüğümü görmüyor. Sekiz yıldır hayatımı nasıl mahvettiğini, içimde canlı olan her şeyi nasıl boğduğunu, benim aşka gereksinimi olan capcanlı bir kadın olduğumu bir kez bile düşünmediğini bilmiyorlar. Her adımda beni nasıl aşağıladığını ve yaptığı şeyden hoşnut olduğunu bilmiyorlar. Yaşadığım hayatı haklı çıkartmak için bütün gücümle çabalamadım mı? Onu sevmeye, kocamı sevmek olanaksız olunca oğlumu sevmeye çalışmadım mı? Ama zaman geçti, artık kendimi aldatamayacağımı, dipdiri bir kadın olduğumu, bunda benim suçumun olmadığını, Tanrı’nın beni böyle yarattığını, benim için sevmenin ve yaşamanın gerekli olduğunu anladım. Şimdi ne olacak? Beni öldürseydi, onu öldürseydi, hepsine katlanır, hepsini bağışlardım, ama hayır, o...
Hayır, –dedi kendi kendine,– ne kadar güzel, basit ve emekle, işle dolu olursa olsun bu yaşama dönemem. Ben onu seviyorum.
Topluluk içinde çıplak kalmış bir insan gibi hissediyordu kendisini.
Yalnızca yükselme hırsı, yalnızca başarı kazanma isteği. İşte onun ruhunda sadece bunlar var, –diye düşündü,– yüksek düşünceler, eğitim aşkı, din ise yalnızca başarı kazanmak için birer araç.
Anna Arkadyevna okuyor ve anlıyordu, ama okumak, yani başka insanların hayatlarından betimlemeleri izlemek hoşuna gitmiyordu. Kendisi bizzat yaşamak istiyordu.
Hangi konuda olursa olsun kendisinden daha şanslı olan rakibiyle karşılaştığında rakibinin bütün iyi özelliklerinden hemen yüz çevirip, sadece kötü tarafını görmeye hazır insanlar vardır; fakat tam tersine bu talihli rakipte, kendilerine karşı zafer kazanmasını sağlayan nitelikleri arayıp bulmak isteyen ve bu rakipteki tek iyiliği yüreği sızlayarak arayan insanlar da vardır.
Ne giysisinde, ne de duruşunda özel bir şey yoktu; fakat Levin için bu kalabalığın arasında onu tanımak, ısırgan otlarının arasında gül fidanını tanımak kadar kolaydı.
Kadınların sıklıkla çirkin, basit erkeklere âşık olduklarını duyuyordu, ama kendisi de sadece güzel, gizemli ve farklı kadınlara âşık olabildiği için buna inanmıyordu.
Onun gibi iyi bir soydan gelen, yoksuldan çok zengin denebilecek, otuz iki yaşındaki bir adam için Prenses Şçerbatskaya’ya evlenme teklif etmekten daha basit bir şey olamazmış gibi görünüyordu; büyük olasılıkla onu hemen iyi bir kısmet olarak kabul ederlerdi. Fakat Levin âşıktı. Âşık olduğu için de ona göre Kiti, her bakımdan tam bir kusursuzluğa sahip, yeryüzündeki bütün varlıklardan daha yüce bir varlıktı, kendisi ise öyle aşağılık bir yaratıktı ki, başkalarının ve Kiti’nin onu evlenmeye layık biri olarak kabul edebilecekleri düşüncesi söz konusu bile olamazdı.
Bütün mutlu aileler birbirine benzer, her mutsuz ailenin mutsuzluğu kendine göredir.

© 2024

Taylan Tatlı

TwitterGithubInstagram