Nefretiniz elektriğe dönüştürülebilseydi bütün dünyayı aydınlatmaya yeterdi.
Annem insanın tabiatından anlar, asla beni azarlamazdı. Bir kişinin kendi aptallığından veya ayıplarından başkasının çabalarıyla değil ancak kendi iradesiyle kurtulabileceğini bilirdi.
En zoru, ayın son yirmi dokuz günü!
Çağlar boyunca sonsuz karmaşıklıkta mekanizmalar geliştirilmiştir ama "ruh" ya da "tin" dediğimiz, bedenin işlevler toplamından başka bir şey değildir. Bu işlevler son bulduğunda "ruh" ya da "tin" da aynı şekilde son bulur.
Yaptıklarımla bazı bilimsel prensipleri keşfettiğimi kabul etmeye ikna olmuyorsanız en azından adil davranıp beni "birkaç güzel elektrikli aygıtın mucidi" olarak tanımlayın.
Bugünün bilim insanları deneylerin yerine matematiği koydular. İşlemlerin peşinden sürüklenip gidiyorlar ve sonuçta yaptıkları, gerçekle hiç alakası olmayan bir yapı inşa etmek oluyor.
Evren enerjiyle doludur. Bu enerji statik midir, kinetik mi? Statikse umutlarımız boşa çıkmış demektir. Kinetikse -ki öyle olduğunu kesinkes biliyoruz- insanoğlunun makinelerini doğanın dişli takımına bağlamayı başarması an meselesidir
Anti-sosyal davranışlar, konformistlerle dolu bir dünyada zekânın göstergesidir.
Bazen evlenmeyerek işim uğruna çok büyük bir fedakârlıkta bulunmuşum hissine kapılıyorum.
Yıkmak için inşa ediyoruz. Çalışmalarımızla kaynaklarımızın çoğu insafsızca heba ediliyor. İlerleyişimizi tahribatla damgalıyoruz. Gözümüzün gördüğü her yerde zaman, emek ve yaşam kaybı var. Sevimsiz bir manzara; ama gerçek bu.
Düşünce ve eylemde özgür olsak da gökkubbedeki yıldızlar gibi görünmez bağlarla bir arada tutuluyoruz. Bu bağlar gözle görülmez ama onları hissedebiliriz. Parmağımı kesersem canım acır: Bu parmak benim bir parçamdır. Üzgün bir arkadaşımı görürsem ben de üzülürüm: Arkadaşımla ben birizdir. Sonra ölmüş bir düşmanımı görürüm. Evrendeki bütün cisimler arasında en az umurumda olan bir cisim. Yine de beni kederlendirir. Hepimizin bir bütünün parçası olduğunu kanıtlamaz bu?
Bana tüm çalışmalarımda rehberlik eden tutku, doğa güçlerini insanoğlunun menfaati için kullanmaya duyduğum tutkudur.
Hepimiz hata yaparız ama hatayı işe koyulmadan yapmak en iyisi.
Kadınların yeni alanlarda girişimde bulunmaya başlaması ve liderliği yavaş yavaş ele geçirmeleri kadınsı hislerini köreltip nihayetinde tamamen yok edecek, annelik içgüdülerini ortadan kaldıracaktır. Böylelikle evlilik ve annelik nefret uyandıracak ve medeniyet gitgide arıların mükemmel medeniyetine benzeyecektir.
En başından beri, sayısız nesildir, kadınların sosyal hayattaki itaatkârlığı, doğal olarak, erkeklerden hiç de geri kalmadığını bildiğimiz zihinsel yeteneklerinde kısmen körelmeye ya da en azından bu özelliklerin kalıtsal mirasında bir durulmaya yol açmıştır. Fakat kadınlar zihinsel hünerler ve başarılar açısından erkeklerle eş kapasitede olduklarını göstermişlerdir ve nesiller birbirini takip ettikçe bu kapasite daha da artacaktır; ortalama bir kadın ortalama bir erkek kadar tahsil görecek, hatta, beyninin uykudaki yetenekleri asırlarca dinlenmede kaldığı için daha güçlü çalışacak ve bu sebeple kadının tahsili daha bile iyi olacaktır. Kadınlar geçmiş emsalleri yok sayacak ve kendi gelişimleriyle medeniyeti irkilteceklerdir.
İnsan dişisinin cinsiyet eşitliği mücadelesi, kadının daha üstün olduğu bir cinsiyet düzeniyle son bulacaktır. Yalnızca yüzeysel olgularla kendi cinsiyetinin gelişimini sezebilen modern kadın aslında insan ırkının bağrında şekillenen daha derin, daha kuvvetli bir şeyin tecelli edişidir.
Cehaletle savaşmak, savaş meydanında ölmekten daha görkemli olacaktır.
Vahşi kişilikler, daha asil hislerin uyanışıyla yumuşadı ve çağlar süren bir sürecin sonunda, akılsız hayvanın kaba dövüşmeleri, günümüzün "medeni harbine" dönüştü. Bu harpte taraflar el sıkışır, dostane bir havada sohbet eder, purolarını içerlerken en ufak bir sinyalde ölümcül bir çatışmaya girmeye hazırdırlar. Kötümserler diledikleri gibi konuşsunlar; bu, muhteşem bir ilerlemenin mutlak kanıtıdır.