Bir süre sonra iniş çıkışlar beni yıpratmaya başladı ve duygularımı kontrol edemez oldum. Nasıl davranacağımı bilmiyordum ve durumun farkında olsam da arama ihtimaline karşın arkadaşlarımla plan yapmaktan kaçınıyordum. Benim için önemli olan her şeye ilgimi kaybetmiştim. İlişkinin bu gerilime dayanamayacak hale gelip son bulması çok sürmedi.
Beynimiz partnerimizin fiziksel ve psikolojik varlığıyla desteğine ihtiyaç duyacak şekilde düzenlenmiştir. Partnerimiz bizi güvende hissettirmekte başarısız olduğunda, o güveni sağlayana kadar girişimlerimizi sürdürmeye programlıyız.
Ne yazık ki geçmişte çocuk-ebeveyn bağının önemi hafife alındığı gibi, bugün de yetişkin bağlanmasına gereken önem verilmiyor. Yetişkinler arasında hâlâ, bir ilişkide çok fazla bağımlılığın kötü bir şey olduğu düşüncesi rağbet görüyor.
Çeşitli çalışmalar, birbirine bağlanan iki kişinin tek bir fiziksel birim oluşturduğunu söylüyor. Partnerimiz tansiyonumuzu, nabzımızı, solunumumuzu ve kanımızdaki hormon seviyesini düzenleyebiliyor. Artık iki ayrı varlık değiliz. Günümüzün popüler psikolojik yaklaşımlarının çoğunun yetişkinler arası ilişkilerde ayrışmaya yaptığı vurgunun biyolojik açıdan akla yatkın bir tarafı yok. Bağımlılık bir gerçektir; bir tercih ya da seçenek değildir.
En temel biyolojimizin partnerlerimizden bu kadar etkilendiği bir gerçekken, onlarla kendimiz arasında üst seviyede bir ayrışmayı nasıl sürdürebiliriz?
Partnerimin benim bir parçam olması, onu kurtarmak için her şeyi yapacağım anlamına gelir; bir insanın başka birinin esenliği, sağlığı için böylesi çaba göstermesi, her iki taraf için de çok önemli varlığını sürdürme avantajları taşır. Farklı bağlama stillerine sahip insanların bu güçlerle baş etme çeşitliliğine rağmen –güvenli ve kaygılı olanlar bunları kucaklama, kaçıngan olanlar bastırma eğilimindedir– her üç bağlanma stili de o özel kişiyle bağlantı kurmaya programlıdır.
Tek başımıza dünyaya adım atma yeteneği, güvendiğimiz birinin yanımızda durduğunu bilerek mümkün oluyor. Ve işte bu “bağımlılık paradoksu”dur. Paradoksun mantığını anlamak başta zor görünür. Birine bağlıyken nasıl daha bağımsız olabiliriz ki? Yetişkin bağlanmasının temelini tek bir cümleyle açıklamamız gerekseydi, bu şu olurdu: Bağımsızlık ve mutluluğa giden yola çıkmak isterseniz, öncelikle bağlanılacak doğru insanı bulun ve bu yolculuğa onunla çıkın. Bunu anladığınızda, bağlanma teorisinin özünü de anlamış olursunuz.
Güvende hissedersek, tıpkı yabancı ortam testindeki çocuğun, annesi yanındayken hissettiği gibi, dünya ayaklarımızın altında olur. Peki ya güven hissimiz eksikse? Bize en yakın kişinin, partnerimizin bize inandığından, desteklediğinden, ihtiyaç duyduğumuzda yanımızda olacağından emin değilsek odaklanabilmek ve hayata karışmak bizim için zorlaşır. Yabancı ortam testinde olduğu gibi, partnerlerimiz güvenilebilir, kendimizi güvende hissettirebilir kişilerse ve özellikle zor zamanlarda bizi rahatlatmayı biliyorlarsa, hayatın diğer alanlarına dikkat verebilir ve varlığımızı anlamlı kılabiliriz.
Bize güvenli dayanak sağlayamayan romantik bir partnerle birlikte olmak sadece duygusal sağlığımızı tehlikeye atmakla kalmıyor, fiziksel sağlığımızı da olumsuz yönde etkiliyor.
Varlığı ve desteği tutarsız bir partner gerçekten moral bozucu ve güçsüzleştirici bir deneyimdir, gelişimimiz sahiden durur ve sağlığımız sekteye uğrar.
Araştırmalar, kaçıngan birinin yine bir kaçınganla çıkma ihtimalinin düşük olduğunu gösteriyor. Kaçınganlar her şeyi bir arada tutan o birleştirici hammaddeye sahip değildir.
İlişkinin başlangıcında mantıklı görünen davranışlar iki yıl sonra mantıklı olmayabilir. Sizi ailesinden kişilerle veya yakın arkadaşlarıyla tanıştırıyor mu? Sizin iyiliğinizi düşünüyor, durumu açıklıyor ve bu konuda duygularınızı ifade etmenize izin veriyor mu? Bu soruların yanıtı hayırsa, o zaman konu sadece çocukların iyiliğini düşünmek değil, sizi belli bir mesafede tutmaktır.
Kaçıngansa, duyguların açığa çıktığı ve yakınlığın arttığı konuşmalardan rahatsız olacak ve şu şekillerde karşılık verecektir:
“Fazla hassas, bağımlı ve talepkârsın.”
“Bundan bahsetmek istemiyorum.”
“Her şeyi irdelemeyi kes!”
“Benden ne istiyorsun? Yanlış bir şey yapmadım ki.”
Belli bir konudaki ihtiyacınızı gözetecek ama kısa bir süre sonra bunu yine göz ardı edecektir.
Ünlü on yedinci yüzyıl filozofu Baruch Spinoza der ki: “Mutluluğumuz ya da mutsuzluğumuz sevgiyle bağlandığımız nesnenin niteliğine bağlıdır yalnızca.” Yani biriyle ilişkiye girerken akıllı olun, çünkü risk büyük: Mutluluğunuz ona bağlı!
Kaygılı bağlanan insanların, duygu ifadesinin değiştiği ânı diğerlerinden daha önce fark etme eğilimi olduğunu buldular. Ayrıca görev tersine çevrildiğinde –görüntü nötr başlayıp ifade değiştiğinde– yine kaygılı bağlanan insanların duygunun dönüşüm ânını daha erken fark ettiklerini gördüler. Bu bulgulara göre, kaygılı bağlanma stiline sahip insanlar başkalarının duygusal ifadelerindeki değişime karşı çok daha tetikte; dahası diğerlerinin verdiği ipuçlarına karşı daha hassaslar ve doğru okuyorlar.
Bu, kaygılı bağlanma stili sahibi biri için önemli bir ders: Tepki vermeden ve bir sonuca varmadan önce biraz daha beklerseniz, çevrenizde olan biteni çözecek olağanüstü bir yeteneğiniz olur ve bunu menfaatinize kullanabilirsiniz. Fakat fevri davranırsanız yanlış yargılara varır ve kendinize zarar verirsiniz.
Kaygılı bağlanma stiline sahip insanlar, diğerlerinden çok daha hızlı harekete geçer. Çok fazla detay fark ederler ve partnerlerinin beden dili olumsuz ya da reddeder şekilde olduğunda bunu hissederler. Sistem harekete geçtikten sonra düşünceleri tek bir amaç için çalışır: partnerleriyle yakınlığı yeniden kurmak.
O iyi adamla –bağlanma sistemini sürekli harekete geçirmeyen kişi– daha önce tanışsaydı, kendini “mazoşist borderline kişilik özellikleri”ni incelemekten korumuş olurdu.
Bir ilişki durumunda kendinizi rahatsız hissettiğinizde, sizi normale döndürmek için gerekenin partnerinizden küçücük bir iç rahatlatma çabası/güvence verme –Shauna’nın durumunda bir kısa mesaj– olduğuna dikkat edin. Fakat bu rahatlatma gelmediğinde ilişkiye dair endişeleriniz katlanır ve bağlanma sisteminizi sakinleştirmek için bir kısa mesajdan çok daha fazlası gerekir. Bu, bir ilişki içinde olan herkes için önemli bir içgörüdür.
Başka bir deyişle, kaygılı bağlanma stiline sahip insanların beyni kayıp düşüncesine daha güçlü tepkiler verir ve aynı zamanda olumsuz duyguları düzenlemekte kullanılan bölgeler daha az aktiftir. Yani kaygılı bağlanma stiline sahipseniz, bağlanma sisteminizin bir kere hareket geçmesinin ardından onu “kapamak” için çok daha fazla zorlanırsınız.
Yetişkin bağlanması alanındaki iki araştırmacı olan Massachusetts Üniversitesi’nden Paula Pietromonaco ile İngiltere Southampton Üniversitesi’nden Katherine Carnelley, kaçıngan bireylerin genellikle kaygılı bağlanan insanları çekici bulduğunu ortaya çıkardı. Minnesota Üniversitesi’nden Jeffry Simpson tarafından yapılan başka bir araştırma, kaygılı kadınların daha çok kaçıngan erkeklerle çıktığını gösterdi.
Evrimsel anlamda gerçek sevgi iç huzur demektir. “Durgun sular derinden akar” sözü bunu anlatmanın iyi bir yoludur.
Araştırmalara göre, kaçınganların diğer kaçınganlarla birlikte olduğuna pek rastlanmaz, çünkü birlikte kalmayı sağlayan duygusal bağ oluşmaz. Bir araştırmada, çıkan çiftler içinde kaçıngan-kaçıngan tek bir çifte bile rastlanmadığı oldu. Sonuç: Kaçınganlar birbirleriyle çıkmaz, farklı bağlanma stiline sahip insanlarla birlikte olma eğilimindedirler.
Yeni biriyle tanıştığınızda, kaçıngan stile sahip olması –nüfusun genelindeki sayılarından daha yüksek biçimde– yüzde 25 gibi bir orana kadar varır. Sadece flört havuzuna hızla döndükleri için değil, ayrıca kendi stilleriyle (en azından uzun süre) çıkmadıkları ve güvenliler daha az uygun olduğu için güvenlilerle de çıkmadıkları için. Kimlerle karşılaşıyorlar? Doğru cevap: Sizinle ve diğer kaygılı bağlanan partner adaylarıyla.
Kaçıngan insan deyim yerindeyse, ne yardan geçerim ne serden tutumunu izleyebilir. Birlikte olduğunuzda, sizin yakınlık ihtiyacınızı ve birlikte olmadığınız zamanlarda ihtiyaçlarınızı göz önünde bulundurmadan, doğal olarak sunduğunuz keyif ve yakınlığın tadını çıkarabilir.
İkinci adım, daha en baştan kaçıngan bağlanma stiline sahip kişileri tanımak ve göz ardı etmektir.
Flört Ettiğiniz Kişinin Kaçıngan Olduğuna Dair Açık Deliller
Karmaşık mesajlar veriyor – özellikle size karşı hisleri ya da size bağlılığı konusunda.
İdeal bir ilişkiye özlem duyuyor – ama bu kişinin siz olmadığınıza dair üstü kapalı ipuçları veriyor.
Umutsuzca “o kişi”yle tanışmak istiyor – ama her nasılsa sürekli karşıdaki insan ya da şartlarda bir sorun çıkıyor ve bağlanmak mümkün olmuyor.
Duygusal sağlığınızı umursamıyor – ve yüzleştiğinde yok saymaya devam ediyor.
“Fazla muhtaç”, “hassas” olduğunuzu ya da “fazla tepki verdiğinizi” iddia ediyor – duygularınıza değer vermiyor ve size kendinizi sorgulatıyor.
Ona rahatsızlık veren şeyleri söylediğinizde yok sayıyor – tepki vermiyor ya da konuyu değiştiriyor.
Kaygılarınızı “mahkeme salonundaymış” gibi duygusuzca ele alıyor – hislerinizi hesaba katmadan gerçeklerle karşılık veriyor.
Mesajlarınız bir türlü ulaşmıyor – ihtiyaçlarınız konusunda iletişim kurmak için elinizden geleni yapsanız dahi ya mesajı almıyor ya da görmezden geliyor.
Ayrıcalıklı olduğunuzu hissettirecek potansiyel partnerler varken, neden zamanınızı kaba biri için harcayasınız ki?
Aslında çalışmalara göre, kaçıngan bağlanma stiline sahipseniz ilişkilerinizde daha mutsuz ve tatminsiz olmaya yatkınsınız.
Kaçıngan bireyler başkalarına ihtiyaç duymama konusunda büyük özgüven sahibi olsa da bu inançlarının bir bedeli vardı: Kişisel ilişkilerdeki her yakınlık düzeyinde en düşük puanda kalıyorlardı. Kendini ifade etmeye daha az istekli, samimi ortamlarda daha rahatsızdılar ve başkalarından yardım isteme ihtimalleri de daha düşüktü.
Kaçınganların çoğu kendine güvenle bağımsızlığı karıştırır. Kendi ayaklarımızın üzerinde durmak her birimiz için önemli olsa da kendine güveni fazla büyütürsek başkalarından destek almanın önemini küçültürüz ve bu da hayati bir can damarımızı keser. Kendine güvenle ilgili bir diğer sorun da “kendi” kısmıdır. Partnerinizin ihtiyaçlarını görmezden gelerek kendinizinkilere odaklanmanıza neden olur ve sizi en ödüllendirici insani deneyimlerin birinden mahrum kılar: Sizi (ve sevdiğiniz insanı) kendinizden daha büyük bir şeyin parçası olma zevkini yaşamaktan alıkoyar.
Araştırmada, kaçıngan bağlanma stiline sahip kişilerin partnerlerini, kaçıngan olmayan bireylere göre daha olumsuz değerlendirdiği ortaya çıktı. Dahası partnerlerinin desteği, sıcaklığı ve ilgisinin üzerlerinde olduğu günlerde bile böyle yapıyorlardı. Yetişkin bağlanması konusunda öncü araştırmacılardan Dr. Mikulincer, bunu kaçınganların bağlantı kurmaya yönelik genel küçümser yaklaşımları olarak açıklıyor.
Romantik ilişkinizi değersizleştirmenin sonuçlarından biri de ilişki yıprandıktan çok sonra gözlerinizin açılması, partnerinizle ilgili sinirinize dokunan olumsuz şeyleri tamamen unutmanız, neyin ters gittiğini merak etmeye başlamanız ve kayıp aşkınızı hasretle hatırlamanız olur. Buna hayalet eski sevgili fenomeni diyoruz.
Kaçıngan kişi partneriyle arasına zaman ve mesafe koyduktan, ilgisini kaybettikten sonra tuhaf bir şey gerçekleşir: Sevgi ve hayranlık hisleri geri gelir. Artık güvenli bir mesafede olduğu için yakınlık tehdidi kalkmış olur ve gerçek duygularını bastırmak zorunda hissetmez.
Güvensiz partnerlerle yaşayan çoğu insan, güvenli bağlanan biriyle hayatın ne kadar farklı olabileceğini hayal dahi edemez. Öncelikle, terapistlerin sıklıkta atıf yaptığı –ilişkide mesafeyi korumak için sürekli bir taraf adım atarken, diğerinin geri adım attığı– “ilişki dansı” içinde olmazlar. Bunun yerine daima artan bir yakınlık ve samimiyet vardır.
Hâlâ bir ilişki içindeyseniz, biriyle geçinebiliyor olmanız geçinmek zorunda olduğunuz anlamına gelmez. İşlerin yürümesi için gereken her şeyi yaptıktan sonra bile mutsuzsanız, belki de artık yolunuza devam etmeniz gerekiyordur. İşlevini yitirmiş bir ilişkiyi bitirmek, sırf güvenli bağlandınız diye sonsuza kadar aynı insanda takılı kalmaktan daha iyi olabilir.
Yakınlık çatışması, kaçıngan tarafın sürekli uzaklaştırmasına maruz kalan kaçıngan olmayan partner için oldukça yıkıcı olur.
Kaçıngan bir partnerle birlikteyseniz sürekli reddedilir ve geri püskürtülürsünüz. Bu uzaklaştırma stratejilerini bir süre deneyimledikten sonra kendinizi suçlamaya başlarsınız. Partnerinizin bir başkasıyla olsa farklı davranacağını, o başka kişiyle sizinle olduğundan daha yakın olmak isteyeceğine inanırsınız. Kendinizi yetersiz ve çekici olmaktan uzak bulursunuz.
Genel görüş yalnızca mazoşist ve “zavallı” kişilerin böyle kötü bir muameleye hoşgörü gösterebileceği yönünde. Madem gitmek yerine buna katlanıyorlar, belki de hak ediyorlardır!
Kaçınganlar cinselliği partnerlerinden uzaklaşmanın bir yolu olarak kullanır. Bu her zaman onları aldatacakları anlamına gelmez. Fakat çalışmalara göre, kaçınganlar diğer bağlanma stillerine kıyasla bu davranışa daha yatkın. California Üniversitesi’nden Philip Shaver, o zamanlar California-Davis Üniversitesi’nden yeni mezun olmuş, şimdi Chicago’daki California State Üniversitesi’nde çalışan Dory Schachner ile yaptığı araştırmada, üç bağlanma stili içinde en çok kaçınganların, başka birinin partneriyle yakınlık kurmaya ya da böyle bir çabaya karşılık vermeye eğimli olduğunu buldu.
“Düşman” Haline Geldiğinizin İşaretleri
Arkadaşlarınıza ve ailenize partnerinizin size gerçekte nasıl davrandığını söylemekten utanırsınız.
İnsanlar eşinizin ne kadar tatlı, hoş ve düşünceli olduğunu söylediklerinde şaşırırsınız.
Hayatında gerçekten ne olduğunu öğrenmek için partnerinizin diyaloglarına kulak kesilirsiniz.
Partneriniz önemli konuları genellikle sizin dışınızda insanlara danışır.
Acil durumlarda partnerinizin her şeyi bırakıp yanınızda olacağından emin olamazsınız.
Partneriniz için sizde değil, başka insanlarda iyi izlenim bırakmak önemlidir.
Partnerleri tarafından saygı gören arkadaşlarınıza şaşırırsınız.
Eşi tarafından aşağılanan ve küçümsenen kişi genellikle siz olursunuz.
Duygusal ve fiziksel sağlığınız partnerinizin öncelik listesinde aşağılardadır.
Tek suçunuz yakınlığı kaldıramayacak biriyle yakınlaşmaktı.
Etkin iletişimle bir sorunu veya fikir ayrılığını ânında çözemeyebilirsiniz. Fakat iyiliğinizin partneriniz için ne kadar önem arz ettiğini hemen değerlendirebilirsiniz:
Endişelerinizin köküne inmeye çalışıyor mu?
Meseleye hemen karşılık mı veriyor, yoksa sizi kandırmaya mı çalışıyor?
Çekincelerinizi ciddiye alıyor mu, yoksa onları masaya yatırdığınız için sizi küçümsüyor ve aptal gibi mi hissettiriyor?
Size daha iyi hissettirmenin yollarını arıyor mu, yoksa sadece savunmaya mı geçiyor?
Çekincelerinize sadece gerçeklere dayalı (mahkeme salonundaymış gibi) cevaplar mı veriyor, yoksa aynı anda duygusal iyiliğinizle de ilgileniyor mu?
Partneriniz karşılık veriyorsa, mutluluğunuz ve güvende olmanızla içtenlikle ilgileniyorsa, ilişkiye devam etmek için yeşil ışık yandı demektir. Fakat partneriniz önemli konulardan kaçıyor, savunmaya geçiyor, size kendinizi aptal ve muhtaç hissettiriyorsa, bunu ciddi bir uyarı işareti olarak görmelisiniz.
Güvensiz bağlanan kişiler kendilerini rahatsız eden şeyler konusunda genellikle iletişim kurmaz. Duyguların ağırlığı altında ezilir ve ani, sert tepkiler verirler. Araştırmalara göre, güvenli bağlanan insanlar çok sert tepkiler vermiyor, çabuk pes etmiyor, bir de sakin ve etkin bir şekilde duygularıyla ihtiyaçlarını partnerlerine ifade edebiliyorlar.
Romantik ilişkilerdeki çatışmalarla ilgili büyük bir yanlış kanı, iyi ilişkiler yaşayan insanların az kavga ettiğidir. İnsanlar iyi eşleştiğinde, partnerinizle aynı görüşlerde olacağınız ve nadiren kavga edeceğiniz düşünülür. Bazen kavgalar iki kişinin birbirine uygun olmadığının ve ilişkinin rayında gitmediğinin kanıtı olarak kabul edilir. Bağlanma teorisine göre, bu varsayımlar doğrulanmamıştır; tüm çiftler –güvenli bağlananlar bile– kavgalardan kendilerine düşen payı alırlar.
Bir insana verilecek en zalimce ceza onu yalnızlığa mahkûm etmektir; bizler sosyal varlıklarız ve başkalarıyla ilişki içinde olduğumuzda en iyi şekilde yaşarız. Düşüncelerimizde ve davranışlarımızda esnek olmak zaman zaman konfor alanımızın dışına adım atmayı gerektirse de zihinlerimizi genç ve canlı tutar, hatta yeni beyin hücreleri üretilmesini sağlar.
Çatışma Çözen Beş Güvenli Prensip
Partnerinizin iyiliğini göz önünde bulundurmak.
O anki soruna odaklanmak.
Çatışmayı genellemekten kaçınmak.
Dahil olmaya istekli olmak.
İhtiyaçlarını ve duygularını etkin bir şekilde ifade etmek.
Kavganın ortasındayken bazı gerçekleri aklınızda tutmaya çalışın:
Tek bir kavga ilişkiyi bitirmez.
Korkularınızı ifade edin! Davranışlarınızı yönlendirmesine izin vermeyin. Sizi reddetmesinden korkuyorsanız, bunu söyleyin.
Partnerinizin keyfinin kaçmasından kendinizi suçlu hissetmeyin. Çoğunlukla sizinle ilgili değildir.
Partnerinizin ilgili, karşılık veren biri olduğuna güvenin ve ihtiyaçlarınızı ifade etmekten çekinmeyin.
Partnerinizin sizin düşüncelerinizi okumasını beklemeyin. Aklınızdan geçenleri söylemediyseniz bilmiyor demektir!
Genel bir tavsiye: Çatışma durumlarında en iyiyi düşünmek daima işe yarar. En kötüyü beklemek –güvensiz bağlanan kişilerin tipik davranışı– genellikle kendini gerçekleştiren kehanet olur. Partnerinizin kırıcı olacağını ya da sizi reddedeceğini düşündüğünüzde, otomatik olarak savunmaya geçersiniz – ayrıca bir olumsuzluk kısırdöngüsü başlatırsınız.
Kaçınmak Gereken Güvensiz Çatışma Stratejileri
Konunun gerçek sorundan sapması.
İhtiyaçlarınızı ve isteklerinizi etkin bir şekilde ifade etmemek.
Kişisel saldırıya ve yıkıcı olmaya geçmek.
Kısasa kısas yapmak, partnerin olumsuzluğuna daha fazla olumsuzlukla karşılık vermek.
Ortamı terk etmek.
Partnerin iyiliğine odaklanmayı unutmak.
Bizlere göre, bu kitaptan alacağınız en önemli mesaj ilişkilerin şansa bırakılmaması olur. İlişkiler yaşamın sunduğu birçok armağandan öte, en değerli insan deneyimlerindendir. 300’den fazla üniversite öğrencisinin katıldığı bir araştırmada, öğrencilerin yüzde 73’ünün yaşamlarındaki hedeflerini romantik bir ilişki için feda etmeye razı olduğu ortaya çıktı. En yakın bağlarımıza yüklediğimiz bu önemin aksine, çoğumuz romantik ilişkilerin ardındaki bilim hakkında pek az şey biliyoruz ve yanlış algıların, efsanelerin esiri oluyoruz.
Gerçek bir ilişkide, iki taraf da diğerinin duygusal iyiliğini kendi sorumluluğu olarak görür.
İnsanın Anlam Arayışı kitabında, “Kimse bir diğer kişiyi sevmedikçe onun varlığının farkında olamaz. Onu sevdiğinde içindeki, henüz harekete geçmemiş ve geçecek olan potansiyeli görür. Dahası sevgisiyle, seven kişi sevilenin de bu potansiyelleri harekete geçirmesine sebep olur.”
Bu Gerçekleri Unutmayın:
Bağlanma ihtiyaçlarınız akla yatkındır.
En yakın olduğunuz kişiye bağımlı hissetmek size kendinizi kötü hissettirmesin – bu genetik yapınızın bir parçası.
Bağlanma açısından bakıldığında bir ilişki size kendinizi daha özgüvenli hissettirmeli ve huzur vermelidir. Öyle değilse, bu bir uyarıdır.
Ve hepsinden önemlisi, tamamen kendiniz gibi olun – oyun oynamak ana hedefiniz mutluluktan sizi uzaklaştırır.