Ben ona ne istemişsem bu yalnızlık aylarında Gecikmiş, ince, güzel ve uzak Biraz da kendime istemiştim sevgi adına.
Dindardırlar ahret korkusu içinde Ama bir kadının topuklarından Memelerini görecek kadar bıçkındırlar
Bir yere birlikte gitmeleri gerekirse Karılarından en az on adım önde yürürler Ve bir erkeklik işareti olarak Onları herkesin ortasında döverler.
Bana sorular öğreten dost Bir de sen bulmadıkça doğrular yarımdır diyen...
Ben süt mavilerde umarken günü Aykırı sularda akşam oluyor.
Yaşanmış ve yaşanmamış ne varsa sana ilişkin, dünya kadar bir yumruk olup oturuyor boğazıma.
Yüzünü uzak tut biraz Dünya geçiyor olanca görkemiyle Göremiyorum Yüzünü yakın tut biraz Dünya geçiyor olanca görkemiyle Tat alamıyorum
Gökyüzü açık da olsa kapalı da İnsan sevmedikçe onu göremez Paul Eluard
Ne yapsanız çaresiz Kendinizden sonraya kalmayacaksınız Zaman yenecek sizi O telaşsız bilge, o silahsız güç Silecek yüzünüzden kibrinizi Hükmünüz ömrünüzle sınırlı olacak Öldüğünüz gün unutulacaksınız
Gelişin hayata bağlıyor beni Anlıyor musun Zaman yarat ve uğra..
Gittikçe yalnızlaşıyorsunuz insan kardeşlerim Ne bir ortak sevinciniz kaldı sizi çoğaltacak Ne bir içten dostunuz var acınızı alacak Unuttunuz nicedir paylaşmanın mutluluğunu
Yanlış aynalara yöneldik görünmek için Göstermek için bir şeyleri unutmak için Olmayan bir şeyleri olan bir şeyleri. En zayıf yanımızda bulvar tuzakları Öyle bir süsledik ki bedenlerimizi —Evlerimizi, eksiklerimizi— Bakarak birbirimize saklı öykünmelerle Giysiler takılar boyalar içinde Kayboldu yüreklerimiz Ve bir ince düşünce...
Gece, yalnızlığımıza çekilen gök-perdeyse şiir içerdeki aydınlığımızdır.
Benim dünyayı sevmem için Dünya beni sevmeli
Hayatın güzelliklerini esirgediği Bir sokağın arka tarafıdır ömrüm Gücenik, kirli, karanlık… Yaşar bir ölü yalnızlığı kendince O duyarsız kalabalıklardan artık…
Kimselerin vakit ayırmadığı biriyim Biliyorum. Sıradan bir alışkanlık, körleşmiş Bir küçücük ayrıntıyım Biliyorum. (Bir sigaranın tutuluşu örneğin İçilişi ve sonra atılışı) Öfkem biraz da bu benim Ya siz biliyor musunuz? Saygısızsam, saldırgansam, acımasız İlgisizlik besliyor kötü yanlarımı Ya siz biliyor musunuz?
Dünya sinema perdesi değil ki… Düşlerin de bir sınırı olmalı İnsanın gerçeği ile çevrili.
Yüreğim bunalıyor gerçeğin gergefinde Bir biletle bırakıp gökyüzünü kapıda Kırık tahta koltuklarda, hüzünlü Alacakaranlığımı yaşıyorum.
Güven içinde olduğumu bilmem hiç Sevildiğimi, önem verildiğimi Benim başkalarını aradığım gibi Arandığımı bilmem… Dünyanın bütün suçlarını işlemiş Bütün yanlışlarını ben yapmışım gibi Yaptığım her işten tedirgin oluyorum. İçimde sürekli bir horlanma korkusu Bir kekeme tutukluğu ürkek dilimde En iyi bildiğim konuda bile Çekine çekine konuşuyorum. Çekilip sonra kabuğuma küskünlüğün Kendime düşlerden sığınaklar kuruyorum Kırık dökük izleriyle hayatın. Usul sesli içe değen incecik Bir şarkı büyütüyorum, ömrüme benzeyen… Sabah kadar uçuk, akşam kadar acı Rengi dört mevsimin uyumsuz karışımı Acemi bir şarkı… Umuda ve gerçeğe böyle katlanıyorum.
Akşam... desem ve sussam Yetmez mi? Ya da yorgun bir gövdeyi Cam kırıklarında uyutsam... Akşamı anlatmaz mı?
Siz hiç duyarsız insanlara Şiirler sundunuz mu?
Yaşamak bir uzun yolculuk ki Bitirmeden biteriz.
Yalnızlık biricik benzerliğimiz oldu Payımıza düşen o yanlış ilişkilerden. (Herkese acısı kadar)