Sevgilim, Bu ülke senin gövden kadar masum olsaydı Bir tek anne oğlunu devletten sormazdı...
Herkesin alışverişle yatıştığı yerde sesiyle ayaklanırdım. Caddeler dolusu yoksulluk içinde payıma düşen hazineydi. Bildiğim bütün güzel sözleri ona söyleyerek onarırdım yalnızlığımı.
Kimse kâküllerimin arasına Yerleştirmemişti ömrünü Sende ben kendimi sevdim.
Sahi yaşlılık, bir derin iç çekiş, yanılmış bir çocukluk olmasın Ömür Hanım?
Kendilerinin olan tek sözcük yok dillerinde, öyle çok konuşuyorlar ki...
Susmak yalnızlığın anadilidir Ömür Hanım, şiiridir, beni konuşmaya zorlama ne olur. Sözün sularını tükettim ben, kaynağını kuruttum. Geriye bir büyük sessizlik kaldı yüreğimde, kalabalıklar, kalabalıklar kadar büyük... Yalnızım Ömür Hanım, geceler boyu akıp giden ırmaklar gibi karanlıklar içre, öyle yitik öyle üzgün, yalnızım... Sularım toprağa sızıyor bak. Yüzümü geceler örtüyor. Binlerce taş saklanıyor içimde. Kim kimin derinliğini görebilir, hem hangi gözle?
Yağmur yağıyor Ömür Hanım... gökten değil, yüreğimin boşluğundan ömrümün ıssız toprağına... Ve ben sonsuz bir düzlükte bir küçücük, bir silik nokta gibi eriyip gidiyorum. Seslensem kim duyar sesimi yalnızlıklar katından?
Yaşamı düz bir çizgide tutmak tükenmektir. Yaşamak zorunda olduğumuz şunca yılı aykırı uçlar arasında gezdirip geçirmedikçe, alışkanlıkların sınırlarını aşmadıkça zaman zaman, yaşamak nasıl yenilik olur tükenmek değil de?
Dönek yalnızlığım benim Yine hangi pişmanlığın peşindesin...
Bu acı bu bedene Çok ağır beyim...
Narcissus’un aynasında yalnız kendi suretimiz Biz neden başkalarını sevemiyoruz?...
Herkes türküsünü elbet kendi sesiyle söyler İnsanın dili boynuna kement olur mu?
Şimdi ben bunca şiiri Yazdım da ayrılıklar mı bitti.
Ölüm alıştırıyor usul usul kendine Alarak elimden dünya sevinçlerini Ne kadar haklıymışsın anne...
Adamın gözleri bulutlardan bir ülke Ne bir sıcak pencere ne tüten bir kiremit Baktığı her yerden ayrılık esiyor.
İMRENİN VE YAKININ Her gece yüzlerce kanaldan Yalan kusuyor üstümüze kocaman adamlar. Bu lekeyi hangi matik çıkarır Söyleyin ey çağın tanrısı reklamlar. Hangi gazeteyi açsak her sabah Kasıklarımıza batan yüzlerce bacak Bir çift kadın göğsü ağzımızın üstünde Çözüyor bütün bunalımlarımızı... Öğrendik sonunda, yetinmek erdemdir Susmak en güzel sesi tanrının. Ne aptallık, biriktirmek durmadan Bir gün dünyada bırakacağın şeyi. Sonra bak yağmur aynı yağmur Güneş seçerek mi doğuyor üstümüze... Bütün dertlerimize hazır çareleri var Peygamberi 900’lü telefonlar Yeni bir dinin ayininde Kutsuyoruz birlikte yeni tanrılarımızı. Küçük adamlar, küçük adamlar, küçük... Büyüktür sizden biraz yüksekteki biri. İmrenin ve yakının, imrenin ve yakının Size göre değil ne düşünmek ne çaba Verin ipinizi elinizle kurdunuza Güçlünün işidir elbet korumak zayıfı! Piyango biletlerinden bir ucuz kalkanla Ne çabuk bitiyor her şey şaşarak Yaşayın sonra sürüne sürüne...
Elini çabuk tut biraz ne olur Yerini tutmuyor hiçbir şey Görüşmenin konuşmanın dokunmanın...
Yaşamak hükmünü sürdürse de tenimizde Herkes biraz kendi cenaze töreninde...
Anason kokularıyla yattım yıllarca Yataklar acıydı geceler kuyu Beş çocuk doğurdum onca iş arasında Her birinde bir parçam öldü.
Yüreğim kanatları terli bir kumru Uçup uçup kirpiğinin ucuna konuyorum...
Çayın sesi camın buğusu örtüsü somyanın Mutluluk elle tutulan bir duygu oluyor.
Yavrum, ben yanlışım, biliyorum da Nedir ki bir aşkın doğrusu Herkesin kendini boğduğu yerde...