Damızlık Kızın Öyküsü

Damızlık Kızın Öyküsü

Margaret Atwood

RomanBilim Kurgu

E-Kitap

bitirildi

Geleceğe de özlem duyardık. Nasıl edindik bunu, bu doymazlık yeteneğini?
Yeni bir evin eşiği yalnızlık doludur.
Ölmeye yüz tutmuş bir toplumduk biz, derdi Lydia Teyze, çok fazla seçenek yüzünden.
Nolite te bastardes carborundorum.
Aldırmamak cehaletle aynı şey değildir, üstünde çalışman gerekir.
Hiçbir şey bir anda değişmez: derece derece ısınan bir küvette farkına varmadan haşlanarak ölürsünüz.
Gazetelere konu olmayan insanlardık biz. Baskı kenarlarındaki beyaz boş alanlarda yaşıyorduk. Bu bize daha çok özgürlük verirdi.
Bu güvercinler üç gruba ayrılıyorlardı: birinci grup her gagalama için, ikincisi iki gagalamada bir alıyordu mısır tanesini, üçüncüsü ise rasgele. Olayı denetleyen adam mısır akışını kestiğinde, ilk grup kısa sürede, ikinci grup da biraz daha sonra vazgeçiyordu. Üçüncü grup asla vazgeçmiyordu. Bırakmaktansa ölene dek gagalamaya devam ediyorlardı. Neyin işe yarayacağını kim bilir ki?
Beden öyle kolay incinebilir ki, öyle kolay elden çıkarılır ki, su ve kimyasallardan oluşmuştur topu topu, kumda kuruyan bir deniz anasından da pek farkı yoktur.
Kısıtlı olanaklar altında, yaşama arzusu kendini garip nesnelere bağlıyor.
Benden kendi için yaşamını ve yaptığı seçimleri haklı çıkartmamı bekliyordu. Hayatımı onun şartlarına göre yaşamak istemiyordum. Örnek evlat düşüncelerinin cisimleşmesi olmak istemiyordum.
Gereksindiğim şey bir bakış açısı. Bir çerçevenin yarattığı derinlik imgelemi, düz bir yüzeyde biçimlerin düzenlenişi. Bakış açısı gerekli. Yoksa sadece iki boyutla kalırsınız. Yoksa yüzünüz bir duvara bastırılmış yaşarsınız, her şey devasa bir önplan oluverir, ayrıntılar, yakın planlar, saçlar, çarşafın dokuması, yüzün molekülleri. Deriniz, hiçbir yere varmayan ince yollarla çaprazlanmış bir harita, bir yararsızlık diyagramı gibi. Yoksa o anın içinde yaşarsınız. Bu da olmak istediğim yer değil.
Erkekler seks makineleridir, derdi Lydia Teyze, hepsi bu. Tek bir şey isterler. Kendi iyiliğiniz için, onları idare etmeyi öğrenmelisiniz. Onları parmağınızda oynatın; bu bir eğretileme. Doğanın yolu yöntemi bu. Tanrı’nın buluşu. Bu işler böyle yürür.
Susturulanlar duyulmak için yaygara koparacaklardır, sessizce de olsa.
Zaman zaman rotayı değiştiriyoruz; barikatların çizdiği sınırın içinde kaldığımız sürece, bunda bir sakınca yok. Labirentin içinde kaldığı sürece, bir fare de istediği yere gitmekte özgürdür.
Bir artı bir artı bir artı bir dört etmiyor. Her biri tek kalıyor, onları birleştirmenin yolu yok. Biri diğeriyle değiş tokuş edilemez. Birbirlerinin yerine geçemezler.
En tepeden kablosu kesilen bir asansörde bulunmak gibiydi. Düşmek, düşmek ve ne zaman çarpacağını bilmemek.
Onlar için bir cennet bile sağlayabilirsin. Bunun için Sana ihtiyacımız var. Cehennemi kendi başımıza da yapabiliriz.
Ulu Tanrım. Bu bir şaka değil. Ulu Tanrım, Ulu Tanrım. Nasıl devam edebilirim yaşamaya?
Ya da gazetelerde okuduğunuz öyküleri anımsardınız, hendeklerde ya da ormanlarda ya da terk edilmiş kiralık odalardaki buzdolaplarında bulunmuş kadınlar hakkında -sıklık kadınlar, ancak kimi zaman da erkekler ya da en kötüsü çocuklar- elbiseleri üstünde ya da çıplak, cinsel saldırıya uğramış ya da değil; ancak her durumda öldürülmüş. Yürümek istemediğiniz yerler vardı, pencere ya da kapı kilitleriyle ilgili, perdeleri çekmek ve ışıkları açık bırakmak biçiminde önlemler vardı aldığınız. Yaptığınız bu şeyler dua gibiydi; onları yapar ve sizi koruyacağını düşünürdünüz.
Tuvaletlerde güven verici bir şeyler var. Hiç değilse, bedensel işlevler demokratik kalıyor. Herkes sıçıyor, Moira’nın diyeceği gibi.
Utançsız olmayı isterdim. Utanmaz olmayı isterdim. Cahil olmayı isterdim. Böylece ne kadar cahil olduğumu bilmezdim.
İnsanoğlu her şeye alışır, derdi annem. Yerini dolduracak birkaç şey bulunduğu sürece, insanların nelere alışabildikleri gerçekten şaşırtıcı.
Kendi irademle vazgeçiyorum bedenimden, başkalarının kullanımı için. Canları ne çekiyorsa yapabilirler benimle. Sefilin tekiyim ben.