Sonra deneyim gelir ve mutlulukla zevkin bize uzaklarda bir illüzyon gösteren salt kuruntu, ıstırabın ve acınınsa gerçek olduğunu, illüzyona ve beklentiye ihtiyaç duymadan kendini duyurduğunu öğretir.
Dünyadaki en iyi şeyin acısız, sakin, tahammül edilebilir bir varoluş olduğunu kabul ederiz. Böylece onun değerini biliriz ve bunu hayalî zevklerin huzursuz özlemiyle ya da aslında tümüyle kaderin elinde olan belirsiz bir geleceğe ilişkin ürkek endişelerle mahvetmekten kaçınırız; istediğimiz gibi mücadele etmeyi arzu ederiz.
Hiçbir şey kıskançlık kadar uzlaşmasız ve acımasız değildir. Yine de kıskançlık uyandırmak için durmaksızın çaba harcarız
İnsan hep aynı olsa da her zaman kendini anlamaz, tam tersine asıl özfarkındalığını kısmen edininceye kadar kendini sıklıkla yanlış anlar.
Ampirik karakterin doğal tutarlılığına rağmen, kişi bu noktaya ulaşmadan önce henüz bir karakterden yoksundur ve bütünü dikkate alındığında kendisine sadık kalması ve kendi yolunda ilerlemesi gerektiği halde, içindeki kötü gücün çekimine kapılır; böylece dümdüz değil titrek, eğri bir çizgi çizecek, yalpalayacak, yolundan sapacak, geriye dönecek, pişmanlık duyup acı çekecektir.
Başkalarının niteliklerini ve özelliklerini taklit etmek, başkalarının kıyafetlerini giymekten çok daha onur kırıcıdır. Zira bu, insanın kendi değersizliğine ilişkin yargının kendiliğinden ifade bulmasıdır.
Zenginlik, deniz suyuna benzer: Ne kadar içilirse o kadar susatır. – Aynı şey şöhret için de geçerlidir.
Bir işe girişmeden önce enine boyuna düşünmelidir. Fakat iş olduktan ve sonuç beklenmeye başlandıktan sonra olası tehlikeleri tekrar tekrar düşünerek korkuya kapılmamalıdır. Tersine, kendini artık bu işten tümüyle kurtarmalı, zamanında her şeyi enine boyuna tartmış olduğuna inanıp kendini yatıştırarak düşünme faslını kapatmalıdır. Yine de kötü sonuç alınırsa her şey rastlantıya ve hataya tabi olduğu içindir.
Hiç kimse, duyduğu şeyi kendine saklamaz. Hiç kimse duyduğu kadarını söylemez. Meseleyi kendine saklamayan biri, meselenin sahibini de kendine saklamayacaktır. Her insanın, ona ne kadar güveniliyorsa o kadar güvendiği biri vardır. Gevezeliğine gem vurup bir insanın kulağıyla yetinse bile nihayetinde yine de insanları bilgilendirecektir; böylece sır olan bir şey, genel sohbetin konusu olacaktır.
Bazıları (gamsızlar) fazlasıyla mevcut anda, bazıları da (korkaklar ve tedirginler) fazlasıyla gelecekte yaşarlar; ölçüyü tutturanlar nadirdir.
Aklı başında kişi hoş olanın değil, acı vermeyenin peşindedir.
Refahımız ve sıkıntılarımız, umutlarımız ve korkularımızla ilgili bütün her şeyde hayal gücümüzü dizginlememiz gerekir. İnsan olası mutlu rastlantıları ve bunların sonuçlarını hayalinde canlandırsa gerçekliği daha zevksiz hale getirir, boş hayaller kurar ve sonra da hayal kırıklığı yaşayarak bunları pahalıya öder. Fakat olası talihsizliklerin hayalde canlandırılmasının sonuçları daha da kötüdür: Gracián’ın söylediği gibi,39 hayal gücünü bizim çirkin celladımıza dönüştürebilir.
Öfke ya da nefreti kelimelerle ya da tavırlarla göstermek yararsızdır, tehlikelidir, akıllıca değildir, gülünçtür, bayağıdır. O halde öfke ya da nefreti eylemlerden başka şekilde kesinlikle göstermemelidir. İnsan ilkinden tümüyle kaçındığında ikincisini o denli kusursuz yapabilecektir.
Çoğu talihsizlik, iyimserlikle desteklenen cehaletten kaynaklanır.
Bizden koparılmış olsalar sahip olduklarımızı nasıl göreceğimizi tam da kendi gözlerimizle görmeye çalışmalıyız: Mal mülk, sağlık, dostlar, sevgili, karı ve çocuk ya da işte her ne ise. Değerlerini çoğu zaman onları kaybettikten sonra hissederiz.
“Benim olsaydı nasıl olurdu?” diye düşünme eğilimindeyizdir ve işte böylece yokluğu hissederiz. Oysa bunun yerine sahip olduğumuz şeyler için sık sık şunu düşünmemiz gerekirdi: “Bunu kaybetsem ne olurdu?”
Her türlü zevk görecelidir, bir ihtiyacı tatmin etmekten, gidermekten ibarettir: İhtiyacın ortadan kalkmasıyla zevkin de yok olması, insanın doyduktan sonra yemeye devam edememesi ya da uykusunu aldığı bir gecenin ardından daha fazla uyuyamaması kadar az acınası bir durumdur. Platon’un (Devlet, I) kadınlara yönelik arzu, nihayet dindiği için mutlu geçtiğini belirttiği yaşlılık konusundaki tahmini çok daha doğrudur.
İnsanın çabalarının rehberi hayal gücünün imgeleri değil kavramlar olmalıdır. – Genellikle bunun tersi olur. Özellikle gençken mutluluk hedefimiz, çoğu kez ömrümüzün tamamı ya da yarısı boyunca hayalini kurduğumuz ama aslında şakacı hayaletlerden ibaret olan birkaç imge biçiminde sabit kalır. Zira bunlara ulaşınca hiçliğe karışıp kaybolurlar ve vaat ettikleri hiçbir şeyi yerine getirmediklerini görürüz.
Mutluluğumuzun en az onda dokuzu yalnızca sağlıktan kaynaklanır. Zira neşeli bir ruh hali her şeyden önce sağlığa bağlıdır: Sağlık yerindeyse en elverişsiz, en düşmanca dış koşullar, hastalık durumunun nahoş ya da endişeli noktaya getirdiği en mutlu koşullardan daha katlanılabilir görünür.
Sağlık olduğunda her şey bir zevk kaynağıdır. Bu nedenle sağlıklı bir dilenci, hasta bir kraldan daha mutludur.
Sonuç olarak aptallıkların en büyüğü, sağlığını feda etmektir, her ne için olursa olsun: İş için, eğitim için, şöhret için, terfi için, şehvet ve anlık zevkler için. Tersine: Ne var ne yoksa, her zaman sağlığın ardından gelmelidir.
Kötü bir şey gerçekleştiğinde her şeyin başka türlü olabileceği düşüncesine de engel olmak gerekir.
En büyük ve en sık rastlanan aptallıklardan biri, hangi türden olursa olsun, hayat için geniş kapsamlı düzenlemeler yapmaktır. Böyle şeyler için insanın baştan sona bütün hayatı hesaba katılır, ne var ki pek az insan o noktaya ulaşır.
Acı ve can sıkıntısının insan mutluluğunun iki büyük düşmanı oluşundan ötürü doğa her ikisine karşı da kişiliğe koruma sağlamıştır: Acıya karşı (bedensel olmaktan ziyade sıklıkla manevi olan) neşe ve can sıkıntısına karşı akıl. – Bununla birlikte ikisi birbiriyle akraba değildir, hatta muhtemelen son derece bağdaşmazdır. Deha, melankoliyle akrabadır; “[Aristoteles ait] omnes ingeniosos melancholicos esse” ve çok neşeli mizaçların zihinsel yetileri sadece yüzeyseldir. Demek oluyor ki insan doğası bu kötülüklerden birine karşı ne kadar iyi donatılmışsa, diğerine karşı genelde o kadar kötü donatılmıştır.
“Önünde ne çok kimsenin olduğunu görürsen ne çok kimsenin de arkanda olduğunu düşün.”~ Seneca ~
“Düşünmemekte hoş bir hayat vardır.”~ Sophokles ~
“Aklı başında kişi hoş olanın değil, acı vermeyenin peşindedir.”~ Aristoteles ~
“Başkasının mutlu olması seni rahatsız ediyorsa asla mutlu olamazsın.”~ Seneca ~
“Ne değerli oluyor elde edemediklerimiz. Bir kere de elde ettik mi, başka şeye yöneliyor tutku. Dinmez, onulmaz bir susuzlukla bağlıyız yaşama.”~ Lucretius ~